Etik, felsefenin ahlaklılıkla, ahlaki değerle ilgili olan alt dalına veya disiplinine karşılık gelir. Bu noktada ahlaklılığı en genel bir biçimde iyi ve doğru yaşama olarak tarif edebiliriz. Ahlaklılığın kendisi şu halde değere dayanır ve eylemliliği ihtiva eder. Dolayısıyla, ahlaklılığın kendisi, değer ve praksisle ilişkisi bağlamında pratik bir şey olmak durumundadır.
Etik, ahlaki değerlerin ve normların sorgulanmasını ve temellendirilmesini içerirken, ahlak doğrudan bireylerin ve toplumun uyması beklenen kurallar bütününü ifade eder.
Etik ve Ahlak Arasındaki Farklar
Etik, ahlaki değerlerin ve normların sorgulanmasını ve temellendirilmesini içerirken, ahlak doğrudan bireylerin ve toplumun uyması beklenen kurallar bütününü ifade eder.
Ahlak, belirli bir toplumda kabul edilen değer ve kurallardan oluşur. Toplumsal normlarla şekillenir ve bireylerin pratik yaşamlarını düzenler.
Buna karşılık etik, bu kuralları eleştirel bir bakış açısıyla sorgulayan ve değerlendiren felsefi bir disiplindir. "Doğru" ve "iyi" gibi kavramların ne anlama geldiğini tartışır ve bu kavramlara ilişkin farklı teoriler geliştirilmiştir.
Klasik etik, antik çağlardan itibaren etik kuramlarının temelini oluşturan düşünceleri içerir. Bu anlayış, insan doğasına, erdemlere ve ahlaki yükümlülüklere dair kapsamlı bir yaklaşım sunar. Klasik etik içinde yer alan temel teoriler şunlardır:
Aristoteles’in Erdem Etiği: Aristoteles, insan yaşamının en yüksek amacının "eudaimonia" (erdemli bir mutluluk) olduğunu savunur. Erdemli yaşam, bireyin rasyonel bir varlık olarak akıl yürütmesiyle elde edebileceği dengeli bir yaşamdır. Birey, aşırılıklardan kaçınarak "altın orta" ilkesine uygun davranmalıdır.
Platon’un İdeal Devleti: Platon’a göre adalet, bireyin ruhunun üç kısmı (akıl, öfke ve arzu) arasında denge kurmasıyla sağlanır. Bireylerin en yüksek iyiyi gerçekleştirebilmesi için toplumun da adil bir yapıya sahip olması gereklidir.
Kant’ın Deontolojik Etiği: Kant, ahlaki yükümlülükleri "kategorik imperatif" (koşulsuz buyruk) ilkesi çerçevesinde ele alır. Buna göre, bir eylem, sadece evrensel bir yasa olabilecek şekilde yapılabiliyorsa ahlakidir. Yani ahlak, bireyin niyetine dayanır ve sonuçlardan bağımsız olarak değerlendirilir.
Faydacılık (Bentham ve Mill): Jeremy Bentham ve John Stuart Mill, faydacı etik anlayışını geliştirerek ahlaki doğruluğun sonuçlara bağlı olduğunu savunmuşlardır. En büyük mutluluğu sağlayan eylem, en doğru eylemdir. Bentham, ahlaki değerlendirmeyi "haz ve acı" ölçütüne göre yaparken, Mill bireysel özgürlüklerin korunması gerektiğini de vurgulamıştır.
20. yüzyılda ortaya çıkan analitik etik, ahlaki yargıların dilsel analizine ve anlamına odaklanır. Geleneksel etik kuramlarından farklı olarak, ahlaki kavramların mantıksal çözümlemesi üzerine yoğunlaşır.
G.E. Moore ve Doğalcı Yanılgı: G.E. Moore, "iyi" kavramının herhangi bir doğal olguyla açıklanamayacağını savunarak "doğalcı yanılgı" terimini ortaya atmıştır. Ona göre "iyi", temel bir kavramdır ve başka bir şeyle tanımlanamaz.
Metaetik Tartışmalar: Metaetik, ahlaki yargıların nesnel olup olmadığı sorusu etrafında şekillenir. Ahlaki gerçekçiliğe göre ahlaki yargılar nesnel gerçekliklere dayanırken, ahlaki göreceliliğe göre bu yargılar bireysel veya toplumsal değerlerle belirlenir.
Eleştirel etik, geleneksel etik anlayışlarına karşı postmodern bir perspektif geliştiren düşünürlerin görüşlerini içerir. Bu yaklaşım, etik ilkelerin tarihsel, kültürel ve iktidar ilişkileri çerçevesinde ele alınması gerektiğini savunur.
Nietzsche ve Köle Ahlakı: Nietzsche, geleneksel ahlakın zayıf bireylerin güçlüler üzerindeki baskısının bir sonucu olduğunu ileri sürer. Ona göre, Hristiyan ahlakı gibi kurallar, bireyleri özgürlüklerinden ve güçlü yönlerinden uzaklaştıran "köle ahlakı" olarak değerlendirilmelidir. Gerçek erdem, bireyin kendi değerlerini yaratmasıyla mümkündür.
Foucault ve İktidar İlişkileri: Michel Foucault, ahlakın iktidar ilişkileriyle şekillendiğini savunur. Ahlaki normların, belirli dönemlerde egemen olan güçler tarafından oluşturulduğunu ve bireylerin bu normlarla denetlendiğini ileri sürer.
Levinas ve Öteki Etiği: Emmanuel Levinas, etiğin "öteki" ile olan ilişki temelinde kurulması gerektiğini savunur. Ona göre etik, insanın kendisinden önce başkasına karşı duyduğu sorumluluktan doğar.
Etik felsefesi yalnızca teorik bir alan değil, aynı zamanda çeşitli pratik alanlarda da belirleyici bir faktördür. Uygulamalı etik, belirli alanlarda etik ilkelerin nasıl uygulanacağını inceler. Özellikle şu konular ön plana çıkmaktadır:
Biyoetik: Tıp ve biyoteknoloji alanlarında etik sorunları ele alır. Kürtaj, ötanazi, genetik mühendisliği gibi konular biyoetiğin kapsamına girer.
Çevre Etiği: İnsan merkezli etik anlayışlarının dışında, doğa merkezli etik yaklaşımlar da çevre etiği içinde ele alınmaktadır. Doğanın korunması ve insanın doğayla olan ilişkisi, etik bir sorumluluk olarak değerlendirilir.
İş ve Medya Etiği: Şeffaflık, adalet, tarafsızlık gibi ilkeler iş dünyasında ve medyada etik standartların belirlenmesini sağlar. Özellikle dezenformasyon, sansür ve manipülasyon gibi konular medya etiğinin temel tartışma alanlarındandır.
Sonuç olarak, etik felsefesi hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ahlaki sorunları anlamaya, açıklamaya ve çözüm üretmeye çalışan kapsamlı bir disiplindir. Klasik etik, analitik etik ve eleştirel etik gibi farklı yaklaşımlar, etik sorulara çeşitli açılardan bakmayı sağlar ve günümüz dünyasında karşılaşılan etik sorunlara rehberlik eder.