Aristoteles'in ünlü yapıtı Metafizik "Bütün insanlar, doğal olarak bilmek isterler" cümlesi ile başlar. Yine Aristoteles'e göre insanların, duygularını kullanmaktan; örneğin görmekten, işitmekten vb. duydukları zevk bunun en açık kanıtıdır. Gerçekten de insanı insan yapan en önemli özelliklerinde biri herhalde onun, kendisini çevreleyen dünyayı, içinde yaşadığı toplumu, geçmişini ve bütün yanları ile bizzat kendisini tanımak ve bilmek istemesidir. Şimdi bilgi, bilen varlıkla (felsefe dilinde özne veya süje ile), bilinmesi istenen veya bilinen varlık (felsefe dilinde nesne veya obje) arasındaki bir ilişkidir. Bu ilişkide bilenin mi yoksa bilinenin mi ağır bastığı; bilginin imkanı veya imkansızlığı; bilginin kaynağı, alanı, kapsamı, sınırları vb. türünden sorular felsefenin bilgi teorisi veya epistemoloji diye adlandırılan dalının özel konusunu oluşturur.
Felsefe de esas olarak bir tür bilgidir, ancak özel bir tür bilgidir. Bu bilgiyi bilmeye çalışmak ise halk arasında bilinen tabiriyle "felsefe yapmak" anlamına gelmektedir.
Felsefe, kelime anlamı olarak Yunanca "bilgelik sevgisi" philosophia anlamına gelen "sevmek" philo ve bilgelik "sophia" kelimelerd. tarih boyunca farklı düşünürler tarafından çeşitli şekillerde tanımlanmış ve her biri, insanın varlık, bilgi, ahlak ve anlam arayışı üzerindeki derin sorgulamalarına farklı bakış açıları sunmuştur. Antik Yunan'dan günümüze kadar birçok filozof, felsefenin ne olduğuna dair düşüncelerini ifade etmiş ve bu soruya verdikleri cevaplar, zamanla gelişen felsefi gelenekleri etkilemiştir. İlk filozoflardan Aristoteles'e, Platon'a, Sokrat'a ve Kant'a kadar birçok düşünür, felsefenin doğası üzerine farklı bakış açıları geliştirmiştir. Türk felsefesi de, Batı felsefesiyle etkileşim içinde şekillenmiş ve Ahmet Cevizci, Ioanna Kuçuradi gibi önemli Türk düşünürleri, felsefenin tanımını yaparken, felsefeyi insanın en derin sorularına cevap arayan bir düşünsel süreç olarak görmüşlerdir.
İlk filozoflar, felsefeyi doğanın ve evrenin temel yapılarını anlamaya yönelik bir çaba olarak ele almışlardır. Thales, Antik Yunan'ın ilk filozoflarından biri olarak, evrenin temel öğesinin su olduğunu savunmuş ve doğayı anlamaya yönelik ilk adımı atmıştır. Bu dönemin filozofları, mitolojik açıklamalardan uzaklaşarak, evrenin düzenini ve kökenini akıl yoluyla açıklamayı amaçlamışlardır. Farabi ve İbn Sina gibi İslam dünyasının düşünürleri de, Batı felsefesiyle paralel bir şekilde, doğanın ve varlığın anlamını sorgulamış, ancak aynı zamanda dinin öğretileriyle felsefeyi harmanlamışlardır. Bu filozoflar, felsefeyi insanın en temel sorularına akıl yoluyla cevap arama süreci olarak tanımlamışlardır.
Aristoteles, felsefeyi bilimsel bir araştırma ve bilgi edinme süreci olarak tanımlamıştır. Onun anlayışında felsefe, evrenin doğasına dair doğru bilgiye ulaşma çabasıdır. Aristoteles, her şeyin bir nedeni olduğu ve bu nedenlerin sistematik bir şekilde anlaşılabileceği görüşünü savunmuş, felsefeyi mantıklı düşünme ve gözleme dayalı bir metodoloji olarak şekillendirmiştir. Diğer yandan, Platon, felsefeyi daha çok ideaların dünyasına dair bilgi arayışı olarak tanımlamıştır. Platon’a göre, gerçek bilgi duyusal dünyada değil, idealar dünyasında bulunur. Bu nedenle, felsefe, insanın aklı ve ruhu aracılığıyla bu idealar dünyasına ulaşmaya yönelik bir çabadır. Sokrat ise, felsefeyi bir sorgulama süreci olarak tanımlamış, ahlaki ve etik soruları sorgulayan diyalektik bir yöntemi benimsemiştir. Sokrat’a göre, insan doğruyu ancak kendi içindeki bilgelik ve akıl yoluyla keşfedebilir.
Kant ise, felsefeyi insanın bilgiyi nasıl elde ettiğini ve bu bilginin sınırlarını anlamaya yönelik bir çaba olarak ele almıştır. Kant’a göre, insanın bilme yeteneği sınırlıdır, dolayısıyla felsefe, bu sınırları anlamaya çalışmak ve insanın dünyayı nasıl kavradığını incelemekle ilgilidir. Kant’ın görüşü, epistemolojiyi ve metafizik soruları derinlemesine incelemeyi amaçlamıştır. Bu anlamda, felsefe, insanın bilgi edinme biçimlerini ve bu bilginin doğruluğunu sorgulayan bir disiplindir.
Türk felsefesi de, Batı felsefesi ile etkileşimde bulunarak kendi kimliğini oluşturmuş bir düşünsel alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Ahmet Cevizci, felsefeyi insanın evrenle olan ilişkisini anlamaya yönelik bir arayış olarak tanımlar. Cevizci, felsefenin insanın varlık, bilgi, değer ve anlam gibi temel kavramlar üzerine düşündüğü bir süreç olduğunu belirtir. Felsefe, Cevizci’ye göre, bireyin kendini ve çevresini daha derin bir şekilde anlamasına olanak sağlayan bir düşünsel yolculuktur.
Ioanna Kuçuradi ise, felsefeyi insanın özgür iradesiyle kendini gerçekleştirme çabası olarak ele alır. Kuçuradi’ye göre, felsefe insanın etik sorulara yanıt aradığı, bireyin kendi varlığını ve toplumsal sorumluluğunu sorguladığı bir süreçtir. Kuçuradi, felsefenin amacının, insanın kendisini sadece bireysel olarak değil, aynı zamanda toplumsal bağlamda da anlaması olduğunu savunur. Bu, onun felsefeye dair görüşünü, insanın hem içsel dünyası hem de toplumsal sorumlulukları arasındaki ilişkiyi anlamaya yönelik bir çaba olarak tanımlar.
Felsefe, hem Batı hem de Türk felsefesinde, insanın varlık, bilgi ve anlam arayışına yönelik derin bir düşünsel süreç olarak şekillenmiştir. Aristoteles ve Kant gibi Batı filozofları, felsefeyi bilginin ve evrenin doğasının sorgulanması olarak tanımlarken, Sokrat ve Platon ise felsefeyi daha çok etik ve ahlaki sorgulamalarla ilişkilendirmiştir. Türk düşünürleri ise, felsefeyi insanın içsel dünyası, özgürlüğü ve toplumsal sorumluluklarıyla bağlantılı bir süreç olarak ele almışlardır. Bu düşünürler, felsefeyi insanın kendisini ve dünyayı anlamaya yönelik bir araç olarak tanımlamışlar ve bu anlayışı hem bireysel hem de toplumsal bağlamda sorgulamışlardır. Felsefe, tüm bu farklı bakış açılarıyla, insanın en temel sorularına anlamlı ve derinlemesine yanıtlar arayan bir düşünsel disiplindir.