Gettier problemi, epistemolojide bilginin tanımıyla ilgili temel bir sorunu ortaya koyar ve bilginin geleneksel tanımını (gerekçelendirilmiş doğru inanç) sorgular. Edmund Gettier’in 1963’te yayımladığı kısa makalesinde sunduğu bu problem, felsefede bir dönüm noktası olarak kabul edilir.
Gettier Probleminin Temeli
Geleneksel bilgi tanımına göre, bir kişinin bir şeyi bilmesi için üç koşul gerekir:
İnancın doğru olması,
İnancın gerekçelendirilmiş olması,
Kişinin bu inanca sahip olması.
Gettier, bu üç koşulun yerine getirilmesine rağmen "bilgi" olarak kabul edilemeyecek durumlar olabileceğini gösteren örnekler sundu. Bu örnekler, rastlantısal doğruluk içeren gerekçelendirilmiş inançlar etrafında şekillenir.
Örneğin: Bir kişi, odada bir saatin doğru olduğunu düşünerek saatin 3 olduğunu gerekçelendirir, ancak saat aslında bozuk olsa da tesadüfen doğru bir zamanı gösterir. Bu durumda kişinin inancı doğru ve gerekçelendirilmiş olsa da, bu "bilgi" değildir.
Örnekle ilgili video anlatımı için tıklayınız.
Epistemolojideki Önemi
Bilgi Tanımını Sarsması: Gettier’in örnekleri, geleneksel "gerekçelendirilmiş doğru inanç" tanımının eksikliklerini ortaya koyarak bilgi tanımının yeniden ele alınması gerektiğini göstermiştir. Bu durum, epistemolojide yeni yaklaşımlar geliştirilmesine yol açmıştır.
Epistemolojik Araştırmalara Yön Vermesi: Gettier problemi, bilginin doğası ve gerekçelendirme süreçleri üzerine yapılan çalışmalara derinlik kazandırmıştır. Filozoflar, Gettier türü karşı-örnekleri önlemek için ek kriterler geliştirmeye çalışmıştır. Örneğin, "gerekçelendirme"nin rastlantısallığı önlemesi gerektiği tartışılmıştır.
Güvenilirlik ve Dışsalcılık Tartışmaları: Gettier problemi, bilginin güvenilir bir şekilde nasıl elde edilebileceğine dair soruları da gündeme getirmiştir. Bu, dışsalcı yaklaşımların (bilginin, gerekçelendirme süreçlerinden ziyade dışsal faktörlere dayanması gerektiğini savunan) gelişmesine katkı sağlamıştır.
Yeni Bilgi Teorileri: Gettier sonrası epistemolojide, "epistemik doğruluk garantisi" veya "yanıltıcı koşulların dışlanması" gibi yaklaşımlar geliştirilmiştir. Örneğin, bazı filozoflar bilgiye ek olarak "hiçbir yanıltıcı durumun olmaması" gerektiğini savunmuşlardır.
Sonuç
Gettier problemi, bilginin ne olduğuna dair tartışmaların merkezine yerleşmiş ve epistemolojinin dinamik bir alan olarak gelişimine önemli bir katkı sağlamıştır. Bu problem, yalnızca bilgi teorisinin temellerini sarsmakla kalmamış, aynı zamanda epistemolojiyi daha derin ve analitik bir biçimde ele almayı zorunlu kılmıştır.